ATOMUN OLUŞUM SERÜVENİ
Görkemli boyutlarıyla
insan aklının kavrama sınırlarını zorlayan evren, varolduğu ilk andan itibaren
hassas dengeler üzerinde ve büyük bir düzen içerisinde hiç şaşmadan
işlemektedir. Bu muazzam evrenin nasıl varolduğu, nereye doğru gittiği ve
içindeki düzen ve dengeyi sağlayan kanunların nasıl işlediği her devirde
insanların merak konusu olmuştur. Bilimadamları bu konuyla ilgili sayısız
araştırmalar yapmış, pekçok tezler ve teoriler üretmişlerdir. Bu teoriler en
son, iki ana kategoride toplanmışlardır .
İlk teori, evrenin
sınırsız olduğunu, sonsuzdan beri varolduğunu, sonsuza kadar da varlığını ve şu
anki durumunu koruyacağını savunmaktaydı. 20. yy.'ın ilk yarısında gündemde
olan ve 'Sabit Durum Teorisi' (Steady State Theory) ismi verilen bu modele
göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son sözkonusu değildi. Evren
yoktan varedilmediği gibi hiçbir zaman da yok olmayacaktı. Materyalist
felsefenin de temelini oluşturan bu teoriye göre evrenin durağan (statik) bir
yapısı vardı.
Oysa daha
sonraları elde edilen bilimsel bulgular bu teorinin tümüyle yanlış olduğunu
ortaya çıkardı. Evren durağan değildi, tam tersine sürekli bir harekete sahipti
ve devamlı değişime uğramaktaydı.
Bilimsel açıdan
kabul görmüş olan ikinci teori ise evrenin bir başlangıcı olduğunu savunuyordu.
Bu teori 1940'larda "Büyük Patlama" (Big
Bang) modeli olarak adlandırılmıştı. Buna göre evrenin tüm malzemesi yaklaşık
15 milyar yıl önce tek bir noktada toplanmıştı. Bu noktanın yoğunluğu sonsuzdu
ama hiçbir hacmi yoktu. Teoriye göre bu nokta patladı ve büyük bir hızla
dağılmaya başladı.
"Hiçbir hacmi olmayan, yani hiç yer tutmayan ve
yoğunluğu sonsuz olan bir nokta nasıl olabilir?" diye düşünebilirsiniz.
'Hacmi olmayan sonsuz yoğunluktaki nokta' aslında teorik bir ifade biçimidir.
Bilim, insan aklının kavrama sınırlarını aşan 'yokluk' kavramını ancak 'nokta'
kelimesi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise 'hacmi olmayan bir nokta' yok
demektir. Dolayısıyla, evren de 'yokluk'tan var olmuştur.
Bu bilimsel gerçek, Kuran'da da şöyle haber verilir:
O, gökleri ve yeri yoktan varedendir. (En'am, 101)
Yapılan araştırmalar ve elde edilen bilimsel veriler
zaman içinde "Büyük Patlama" teorisini destekleyerek teorinin daha da
kuvvetlenmesini sağladı. Bu gerçeklerin ortaya çıkmasıyla, evrenin durağan
olduğunu, maddenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini iddia eden teori de
kendiliğinden çökmüş oldu.
Ancak esas çarpıcı olan, geliştirilen bu teorinin ve onu destekleyen kanıtların, 1400 yıl önce Allah tarafından gönderilmiş olan ilahi bir kitabın, "Kuran'ı Kerim"in açıklamalarıyla paralellik göstermesiydi. Kuran'da, Big Bang teorisinin öne sürdüğü, başlangıçta evrendeki tüm cisimlerin birarada oldukları ve sonradan ayrıldıkları konusu şöyle geçmektedir:
O
inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik
iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar
inanmayacaklar mı? (Enbiya, 30)
Bilimadamlarının evrenin varoluşuyla ilgili yaptıkları
araştırmalar sonucunda elde ettikleri bu teorinin de ortaya koyduğu gibi, Allah
evreni yokluktan varetmiştir. Onun çıkış noktasını oluşturan Büyük Patlama, her
yönüyle insanı düşündüren, tesadüflerle izah edilemeyecek ince hesaplarla ve
detaylarla doludur. Bilimadamları evrenin ve bunun yapıtaşı olan atomların
yoktan varolmaya başladığı Büyük Patlama'nın arkasından meydana gelen olayları
şöyle sıralıyorlar:
- "0" anı: Ne maddenin, ne de zamanın
varolmadığı ve patlamanın gerçekleştiği bu "an", fizikte t (zaman) =
0 anı olarak kabul edilmektedir. Yani t=0 anında hiçbir şey yoktur. Yaratılmanın
başladığı bu "an"dan önceyi tarif edebilmek için fizik kanunları
geçerli değildir. Bu anın ötesi metafiziğin sınırları içine girmektedir.
Fiziğin hesaplayabildiği en küçük zaman birimi 10-43
saniyedir. Bu o kadar küçük bir zaman aralığıdır ki insan aklı bunu asla
kavrayamaz. Peki acaba, hayal bile edemediğimiz, bu kadar küçük
bir zaman aralığında neler olmuştur? Teorik olarak bu aralıktaki fiziksel
gelişmeleri hesaplayıp tahmin edebiliriz. Şimdi kısaca bunlara bir göz atalım.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi fizikte herşey 10-43
saniye sonrasından itibaren hesaplanabilmekte ve ancak bu andan sonra enerji ve
zaman tarif edilmeye başlanabilmektedir. Yaratılışın bu anında, sıcaklık değeri
1032 (100.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000) derecedir. Bir kıyaslama
yapacak olursak, güneşin sıcaklık derecesi milyonlarla, güneşten çok büyük
yıldızların sıcaklığı ise ancak milyarlarla ifade edilebilmektedir. Şu an
tespit edebildiğimiz en yüksek sıcaklık milyar derecelerle sınırlıyken, 10-43
anındaki sıcaklığın ne derece yüksek olduğu konusunda bir kıyas yapabilmek
mümkündür.
_ 10-43 saniyelik bu dönemden bir aşama ileri gidip
saniyenin 10-37 olduğu zamana geliriz. Bu iki süre arasındaki aralık bir-iki
saniye gibi bir an değildir. Saniyenin katrilyon kere katrilyonda biri kadar
bir zaman aralığından bahsedilmektedir. Sıcaklık yine olağanüstü yüksek olup
1029 (100.000.000.000.000.000.000.000.000.000)°C değerindedir. Bu aşamada henüz
atomlar yaratılmış değildir.
_ Bir adım daha atlayıp 10-2 saniyelik döneme
giriyoruz. Bu aralık, bir saniyenin yüzde birini ifade etmektedir. Bu zaman
periyodu içinde sıcaklık 100 milyar derecedir. Bu dönemde 'ilk evren'
şekillenmeye başlamıştır. Daha atom çekirdeğini oluşturan proton ve nötron gibi
parçacıklar görünürde yoktur. Ortada sadece elektron ve onun zıttı olan
pozitron (anti-elektron) vardır. Yani patlama gerçekleşeli daha 1 saniye bile
geçmeden, yokluğun ardından elektron ve pozitronlar oluşmuştur.
Şimdi burada durup biraz düşünelim.
Büyük Patlama teorisi, sadece evreni oluşturan tüm
maddenin yokluktan ortaya çıktığını göstermesiyle bile Allah'ın varlığının bir
delilini ortaya koymuş oldu. Ancak bununla kalmadı, Büyük Patlama'nın ardından
henüz 1 saniye bile geçmeden atomun yapıtaşlarının da yoktan varolduğunu gösterdi.
Bu parçacıkların sahip oldukları inanılmaz denge ve düzene dikkat etmek
gerekir. İlerleyen sayfalarda daha detaylı anlatacağımız bu dengeler sayesinde
evren bugünkü durumundadır ve yine bu dengeler sayesinde bizler yaşamlarımızı
rahatça sürdürebilmekteyiz. Kısacası, büyük bir karmaşa ve düzensizlik
yaratması beklenebilecek bir patlamanın ardından mükemmel bir düzen, bizlerin
"fizik kuralları" olarak adlandırdığı ve asla değişmeyen kanunlar
ortaya çıkmıştır. Bu ise Büyük Patlama da dahil evrenin yaratılışından itibaren
her anın dikkatlice tasarlandığını, "dizayn edildiğini" bizlere
kanıtlamaktadır. Bu dizaynı yapan irade ise kuşkusuz tüm evrenin Yaratıcısı
olan Allah'tır.
Şimdi kaldığımız yerden gelişmeleri izlemeye devam
edelim. Patlamadan sonraki 1 saniyeye gelmiştik. Bu dönemdeki kütlesel
yoğunluğun derecesine baktığımızda, yine olağanüstü büyük bir rakamla karşı
karşıyayız. Yapılan hesaplamalara göre bu dönemdeki mevcut kütlenin yoğunluk
değeri, litre başına 3.8 milyar kilogramdır. Milyar kilogram olarak ifade
edilen bu rakamı, aritmetik olarak tespit edebilmek ve bu rakamı kağıt üzerinde
göstermek kolaydır. Ancak, bu değeri tam olarak kavrayabilmek mümkün değildir.
Bu rakamın büyüklüğünü daha kolay ifade edebilmek için çok basit bir örnek
verecek olursak; "Himalayalardaki Everest tepesi bu yoğunluğa sahip
olsaydı kazanacağı çekim kuvveti ile dünyamızı bir anda yutabilirdi"
diyebiliriz.1
_ Bir aşama sonra, t=0 anından sonraki 10-1 saniye
kadar bir zamanın geçtiği bir ana geliriz. Bu anda sıcaklık 30 milyar
derecedir. t=0 anından bu döneme gelene kadar daha hala 1 saniye bile
geçmemiştir. Ancak atomun diğer parçacıkları olan nötron ve protonlar artık
belirmeye başlamıştır. İleriki bölümlerde harikulade yapılarını inceleyeceğiniz
nötron ve protonlar, işte bu şekilde yokluktan ve "an"dan bile kısa
bir süre içerisinde yaratılmışlardır.
_ Bir sonraki dönemin karakteristik özelliği ise
sıcaklığın oldukça düşük bir değere ulaşmış olmasıdır. Evren şimdi yaklaşık 14
saniyelik bir ömüre sahiptir ve sıcaklık da 3 milyar derecedir. Evren çok
müthiş bir hızla genişlemeye devam etmektedir.
Hidrojen ve helyum çekirdekleri gibi kararlı atom
çekirdeklerinin oluşmaya başladığı dönem de bu dönemdir. Yani bir proton ile
bir nötron ilk defa yanyana durabilecek ortam bulabilmişlerdir. Kütleleri var
ile yok arası olan bu iki parçacık olağanüstü bir şekilde çekim oluşturarak o
müthiş yayılma hızına karşı koymaya başlamışlardır. Ortada son derece bilinçli,
kontrollü bir gidiş olduğu bellidir. İnanılmaz bir patlamanın ardından, büyük
bir denge, hassas bir düzen oluşmaya başlamıştır. Protonlar ve nötronlar
biraraya gelmeye, maddenin yapıtaşı olan atomu oluşturmaya başlamışlardır. Oysa
bu parçacıkların, maddeyi oluşturabilmek için gerekli hassas dengeleri
sağlayacak bir güce ve bilince sahip olmaları elbetteki mümkün değildir. Bu güç
ve bilinç, ancak onları yoktan vareden, herşey kendisinin dilemesi, emri ve
kontrolü altında bulunan ve herşeye gücü yeten Allah'a ait olabilir.
_ Takibeden
dönemde, evrenin sıcaklığı 1 milyar dereceye düşmüştür. Bu sıcaklık güneşimizin
merkez sıcaklığının 60 katıdır. İlk dönemden bu döneme kadar geçen süre toplam
3 dakika 2 saniyedir. Artık foton, nötrino ve anti-nötrino gibi atomaltı
parçacıklar çoğunluktadır. Bu dönemde varolan tüm parçacıkların sayıları ve
birbirleri ile olan etkileşimleri çok kritiktir. Öyle ki, herhangi bir
parçacığın sayısındaki en ufak bir farklılık, bunların belirlediği enerji
düzeyini bozacak ve enerjinin maddeye dönüşmesini önleyecektir.
Örneğin elektron
ve pozitronları ele alalım: Elektron ve pozitron biraraya geldiğinde enerji
açığa çıkar. Bu sebeple, karşı karşıya gelen elektron ve pozitronların sayıları
çok önemlidir. Diyelim ki 10 birim elektron
ve 8 birim pozitron karşı karşıya geliyor. Bu durumda, 10 birim elektrondan 8
birimi, yine 8 birim pozitronla etkileşime girer ve enerji açığa çıkar.
Sonuçta, serbest halde 2 birim elektron kalır. Elektron, evrenin yapıtaşı olan
atomu oluşturan parçacıklardan biri olduğu için, evrenin varolabilmesi için bu
dönemde gerekli miktarda elektron olması şarttır. Az önceki örnekten tekrar
gidersek, karşı karşıya gelen elektron ve pozitronlardan, eğer pozitronların
sayısı daha fazla olsaydı, sonuçta açığa çıkan enerjiden sonra elektron yerine
pozitronlar arta kalacak ve madde evreni asla oluşamayacaktı.
İşte, Büyük
Patlama'dan sonra ortaya çıkan parçacıkların sayısı bu kadar ince bir hesapla
belirlenmiştir ve sonuçta madde evreni oluşabilmiştir. Prof. Dr. Steven
Weinberg bu parçacıklar arasındaki etkileşimin ne derece kritik olduğunu şu
sözleriyle vurgulamaktadır:
Evrende ilk
birkaç dakikada gerçekten de kesin olarak eşit sayıda parçacık ve karşıt
parçacık oluşmuş olsaydı, sıcaklık 1.000.000.000 derecenin altına düştüğünde,
bunların tümü yok olur ve ışınım dışında hiçbirşey kalmazdı. Bu olasılığa karşı
çok iyi bir kanıt vardır: Var olmamız. Parçacık ve karşı parçacıkların
yokolmasının ardından şimdiki evrenin maddesini sağlamak üzere geriye
birşeylerin kalabilmesi için, pozitronlardan biraz daha çok elektron, karşı
protonlardan biraz daha çok proton ve karşı nötronlardan biraz daha çok nötron
varolmalıydı.2
_ İlk dönemden bu yana toplam 34 dakika 40 saniye
geçmiştir. Evrenimiz artık yarım saat yaşındadır. Sıcaklık milyar derecelerden
düşerek artık 300 milyon dereceye ulaşmıştır. Elektronlarla pozitronlar
birbirleriyle çarpışarak enerji açığa çıkarmayı sürdürürler. Elektronların
sayısı pozitronlara oranla biraz daha fazladır. Bu fazlalık, sonradan evrendeki
protonların sayısına eşit olacak şekilde ayarlanmıştır. Çünkü daha sonradan
oluşacak olan atomda, elektron ve proton sayıları birbirine eşit olacaktır.
Hızla
birbirlerinden uzaklaşan ve neredeyse kütlesi dahi olmayan bu parçacıkların
birbirlerinin yörüngesine girerek ilk atom olan hidrojen atomunu oluşturmaları
çok muhteşem bir olaydır. Öte yandan bu parçacıkların şans eseri, rastlantılar
sonucunda biraraya gelmesi, üstelik de hepsinin aynı davranışta bulunmaları
imkansızdır. Şans, bu durumu açıklamak için asla kullanılamaz. Ortada çok açık
bir tasarım ve kontrol vardır. Evreni düzenleyen, tasarlayan ve kontrol eden bu
irade, elbette ki ancak tüm evrenin yaratıcısı olan Allah'tır.
Bu tasarım
yalnızca atomda değil, evrenin en büyük kütlelerinde de gözlemlenebilir.
Başlangıçta birbirinden ışık hızıyla kopup uzaklaşan parçacıklardan yalnızca
hidrojen atomları oluşmakla kalmamış, bugünkü evrenin içerdiği bütün muazzam
sistemler, diğer atomlar, moleküller, gezegenler, güneşler, güneş sistemleri,
galaksiler, kuasarlar, vs. muhteşem bir plan, ölçü ve denge içinde sırayla
meydana gelmişlerdir. Sadece bir atomun oluşması için gereken parçacıkların
şans eseri biraraya gelmeleri, hassas dengeleri oluşturmaları dahi imkansızken,
gezegenlerin, galaksilerin, kısacası evrendeki tüm sistemlerin hepsinin teker
teker şans eseri oluşup dengelere kavuştuğunu iddia etmek tamamen akıl ve
mantık dışı olur..
Oluşumu tek
başına bir mucize olan hidrojen atomunu diğer atomların oluşması takip
etmiştir. Ancak, hemen akla 'diğer atomlar neye göre oluştu, niçin tüm proton
ve nötronlar sadece hidrojen atomunu oluşturmadılar, parçacıklar hangi atomdan
ne kadar oluşturacaklarına nasıl karar verdiler?...' gibi sorular gelmektedir.
Bu soruların cevabı bizi yine aynı sonuca götürmektedir: Hidrojenin ve onu
takip eden tüm atomların ortaya çıkışında büyük bir kudret, bir kontrol ve
tasarım vardır. Bu kontrol ve tasarım insan aklının sınırlarını zorlayan,
ortada açık bir "yaratılış" olduğunu gösteren özelliktedir. Büyük
Patlama ile ortaya çıkan fizik kuralları, aradan geçen 15 milyar yıllık zamanda
hiç değişikliğe uğramamıştır. Üstelik bu kurallar öyle ince hesaplar
neticesinde varedilmişlerdir ki, bugünkü değerlerinden milimetrik sapmalar bile
tüm evrendeki yapıyı ve düzeni ortadan kaldırabilir. Bu noktada ünlü fizikçi
Prof. Stephen Hawking'in konuyla ilgili sözleri ilgi çekicidir. Hawking, anlatılan
olayların aslında kavrayabildiğimizden çok daha ince hesaplar üzerine
kurulduğunu şöyle açıklamaktadır:
Eğer Big
Bang'ten bir saniye sonra genişleme oranı, 100.000 milyon kere milyonda bir
değeri kadar az olsaydı, evren genişlemeyi bırakıp kendi içine çökecekti.3
Bu derece ince
hesaplar üzerine kurulmuş olan Büyük Patlama, zamanın, mekanın ve maddenin
kendiliğinden varolmadığını, herşeyin Allah tarafından yaratıldığını açıkça
ortaya koymaktadır. Zira yukarıda anlatılan olayların, başıboş tesadüfler sonucu
meydana gelmesi ve evrenin yapıtaşı olan atomu oluşturması mümkün değildir.
Nitekim bu konu
ile ilgilenen pek çok bilimadamı evrenin yaratılışında sonsuz bir kuvvetin
varlığını ve büyüklüğünü kabul etmiş durumdadır. Ünlü astrofizikçi Hugh Ross
evrenin Yaratıcısının tüm boyutların üzerinde olduğunu şöyle açıklar:
Zaman, olayların meydana geldiği boyuttur. Eğer zaman,
patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin
evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize
Yaratıcının evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda
Yaratıcının bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni
kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlıyor.4
Big Bang'in en önemli özelliği, bu teoriyle insanların
Allah'ın gücünü daha iyi anlama imkanı bulmalarıdır. İçinde barındırdığı tüm
maddelerle birlikte bir evrenin yoktan meydana gelmesi Allah'ın gücünün en
büyük delillerindendir. Patlama sırasındaki enerjinin hassas dengesi ise, Allah'ın
ilminin sonsuzluğunu düşündürtmeye yönelik çok büyük bir işarettir.
Yorumlar
Yorum Gönder